Hayatında biri varken, hatta bırak fiili şeyleri beyninde biri varken, başka biriyle olamamak insan üstü bir erdem midir? Çünkü bu düşünerek, kendini durdurarak ve durdurduğunu da her gün kendi kendine tekrarlayarak yapılabilecek bi şey değil, ancak yılların ya da hayatın bünyeye yedirdiği öğrenilmiş davranışlar kadar doğal olacak ki zincir ölene dek kırılmasın. Ne yaptığını bunu neden yaptığını bile sorgulatmamalı ki için, o şekilde yaşamanın doğallığına alışasın. "Ben senin uğruna neleri kimleri geri çevirdim" diyorsan içinden ya da "amaan kimsecikler görmedi, nerden bilecekler" diye sinsi sinsi düşünebiliyorsan, evet sen de aslında çok eşlisin.
Böyle bir erdeme sahip olan dişi ya da erkekler ulaşılamayacak kadar özel bir tahtta oturup aşağıdaki hayvan dolu kafesi gülerek izliyorlar gibi geliyor gözümü kapatıp, canlandırdığımda. Bir mitosdan fırlamış gibi, güzel ve hatta inadına daha seksi..
Yanlış anlaşılmasın kendimi bir tahtın üzerinde, boynundan bağladığı beyaz elbisesiyle aşağıları süzen melek gibi göremeyecek kadar mütavazı; kafeslerle çevrelenmiş kocaman bir arenanın içinde, bunun için şartlanmış güdüleriyle çevresini kollayan hayvan gibi göremeyecek kadar da taraf'ım. O yüzden kendimi bu yazıdan iyi ya da kötü tenzih ediyorum. Kendimle ilgili söyleyebileceğim tek şey: böylesine bir doymazlığın uzağımda yaşandığında bakışlarımı çevirecek kadar iğrendiğim, yakınımda yaşandığındaysa zaaflarım karşı koysa bile içten içe sakince uzaklaştığım.
Monday, June 30, 2008
Thursday, June 26, 2008
dönüyor..
Yetemeyeceğim ve artık dişilyolarkadaşı değil de manasızbireveşyası olacağım o günün gelmesinden çok korkuyorum. Bu yüzden sanki zaman geçip gitmiyormuş gibi yapıyor ve hayatı durduruyorum. Ama böyle de olmuyor, çünkü durmuyor..
Monday, June 23, 2008
!?^3hırrr'!%&/"^^
Her yerim ağrıyo, yorgunum, bu koca evde sessiz, kimsesizim.. Sevilmeye ihtiyacım var, bi tencere pilav olup minik minik yenmeye... Koskoca bir sevdicek var ama ben her gece yorgana sarılıyorum uyurken! Biliyorum havalar çok ısındı ama kaldırıp dolaba koyamıyorum yorganı işte. Çok sıkıldım sen-siz-lik-ten. Lotodan büyük ikramiye çıkmış da bi sebepten milli piyango idaresine gidemiyormuş gibiyim. Ruh isyan ediyo bu gün, ediyo, durduramıyorum, ediyo işte, ediyo...
LabeLs:
çok sevmek,
ihtiyaç duymak,
özlemek,
sinirden kudurmak
Sunday, June 22, 2008
Ayna
Uzun zamandır içine girmediğin bir arkadaş topluluğunun içinde oturmak; dinlemek ve hayatlarına bakmak, tanıdığın bildiğin her zamanki bir banyo aynasına değil de daha önceden asıp unuttuğun kocaman bir aynaya birden bire bakıvermek ve alışmadığın bir açıdan yansıyan aksini görmek gibi bir şey. Unutmuştum ne iyi oldu(!) bir kez daha gördüm ne kadar hırs mevhumundan yoksun olduğumu, tüm dişi varlıkların en hayalsizleri arasında ilk sırayı çektiğimi, herkesin mutlu olduğu şeylerle mutlu olamayacağımı. Farkettim ki yeniden hayat o yüzden bana hep daha zor, daha yorucu. Öyle görünüyor ki kolaylaşmayacak da..
Monday, June 2, 2008
it's gettin' hot in here
Ve haziran vee yaz ve sıcak vee miskinlik. Seviyorum sıcak mevsimleri. Çünkü daha dün gibi hatırlıyorum şubat ayı boyunca kara şubat diye kendisine saydırdığım günleri. Sanki hava ısınınca yükü hafifliyor hayatın. Daha manasız şeylere gülümseyebiliyor insan, güneyli insanların yüzündeki huşu dolu ifade yerleşiyor suratlara.
Bu yazıyı yazdığım ofis ortamında şu anda bunu yaşamıyorum belki. Entropiyle ilgili düşünceler beynimin duvarlarında çılgınca zıplıyor ve hatta kaybetme korkusu, hayatın kahpeliği, geleceğin bulanıklığı gibi şeyler bi damarlarımda bi kalbimde ama ben somut bir şey buldum sevinecek: Haziran.
Şöyle bir deniz hatırlıyorum, içinde simidiyle yüzen tek bir cırlak çocuk yok ya da birbirine sırnaşan tek bir çift. Hatta deniz bomboş, her şeyimle sizinim der gibi karşımızda. Sert bir şezlong üzerinde yumşacık güneş rengi bir havlu... Kimsecikler yok yanımda, bulut bile yok havada. Gereksiz her ayrıntı resimden bir cımbızla özenle ayıklanmış gibi ve bu sadelikte görünen tek şey benim ve senin sırtını güneşe dönmüş, ayaklarını iskeleden suya uzatmış bedenlerimiz. Dalgalar geldikçe dizlerimize kadar ıslanıp çocuklar gibi gülümsüyoruz bakmadan birbirimize. Saçlarına dokunuyorum. Ne dersin atlasak mı dibi görünmeyen suya?
Güneş mutlu ediyor beni, gözlerimi kamaştırıyor, ruhumu temizliyor ve her yaz bir kez daha aşık oluyorum sana. Termodinamiğin ikinci kanunuyla didişmiyorum böyle sakin günlerde. İçinde bulunduğumuz sistem dışarıdan çılgınca enerjiyle yüklenmedikçe düzensizliğe ve hatta kaosa doğru gidiyorsa gitsin kime ne hatta şerefe!
Sev beni ve sarıl hadi, sıkı olsun..
Bu yazıyı yazdığım ofis ortamında şu anda bunu yaşamıyorum belki. Entropiyle ilgili düşünceler beynimin duvarlarında çılgınca zıplıyor ve hatta kaybetme korkusu, hayatın kahpeliği, geleceğin bulanıklığı gibi şeyler bi damarlarımda bi kalbimde ama ben somut bir şey buldum sevinecek: Haziran.
Şöyle bir deniz hatırlıyorum, içinde simidiyle yüzen tek bir cırlak çocuk yok ya da birbirine sırnaşan tek bir çift. Hatta deniz bomboş, her şeyimle sizinim der gibi karşımızda. Sert bir şezlong üzerinde yumşacık güneş rengi bir havlu... Kimsecikler yok yanımda, bulut bile yok havada. Gereksiz her ayrıntı resimden bir cımbızla özenle ayıklanmış gibi ve bu sadelikte görünen tek şey benim ve senin sırtını güneşe dönmüş, ayaklarını iskeleden suya uzatmış bedenlerimiz. Dalgalar geldikçe dizlerimize kadar ıslanıp çocuklar gibi gülümsüyoruz bakmadan birbirimize. Saçlarına dokunuyorum. Ne dersin atlasak mı dibi görünmeyen suya?
Güneş mutlu ediyor beni, gözlerimi kamaştırıyor, ruhumu temizliyor ve her yaz bir kez daha aşık oluyorum sana. Termodinamiğin ikinci kanunuyla didişmiyorum böyle sakin günlerde. İçinde bulunduğumuz sistem dışarıdan çılgınca enerjiyle yüklenmedikçe düzensizliğe ve hatta kaosa doğru gidiyorsa gitsin kime ne hatta şerefe!
Sev beni ve sarıl hadi, sıkı olsun..
Sunday, June 1, 2008
midem
varlığını bilerler, yıllanmış ve dışarıdan değerli görünen varlığını... karşına geçip gülmüserler, gözünün içine bakarlar, konuşurlar, tokalaşırken memnun(!) bile olurlar. sonra hiç bir şeyin aslında o kadar sarsılmaz olmadığını keşfeder ve karşılarındakinin ruhunun yumuşak boşluklarıdan salonuna doluşurlar..
bulanıyor.
bulanıyor.
Subscribe to:
Posts (Atom)