Ve haziran vee yaz ve sıcak vee miskinlik. Seviyorum sıcak mevsimleri. Çünkü daha dün gibi hatırlıyorum şubat ayı boyunca kara şubat diye kendisine saydırdığım günleri. Sanki hava ısınınca yükü hafifliyor hayatın. Daha manasız şeylere gülümseyebiliyor insan, güneyli insanların yüzündeki huşu dolu ifade yerleşiyor suratlara.
Bu yazıyı yazdığım ofis ortamında şu anda bunu yaşamıyorum belki. Entropiyle ilgili düşünceler beynimin duvarlarında çılgınca zıplıyor ve hatta kaybetme korkusu, hayatın kahpeliği, geleceğin bulanıklığı gibi şeyler bi damarlarımda bi kalbimde ama ben somut bir şey buldum sevinecek: Haziran.
Şöyle bir deniz hatırlıyorum, içinde simidiyle yüzen tek bir cırlak çocuk yok ya da birbirine sırnaşan tek bir çift. Hatta deniz bomboş, her şeyimle sizinim der gibi karşımızda. Sert bir şezlong üzerinde yumşacık güneş rengi bir havlu... Kimsecikler yok yanımda, bulut bile yok havada. Gereksiz her ayrıntı resimden bir cımbızla özenle ayıklanmış gibi ve bu sadelikte görünen tek şey benim ve senin sırtını güneşe dönmüş, ayaklarını iskeleden suya uzatmış bedenlerimiz. Dalgalar geldikçe dizlerimize kadar ıslanıp çocuklar gibi gülümsüyoruz bakmadan birbirimize. Saçlarına dokunuyorum. Ne dersin atlasak mı dibi görünmeyen suya?
Güneş mutlu ediyor beni, gözlerimi kamaştırıyor, ruhumu temizliyor ve her yaz bir kez daha aşık oluyorum sana. Termodinamiğin ikinci kanunuyla didişmiyorum böyle sakin günlerde. İçinde bulunduğumuz sistem dışarıdan çılgınca enerjiyle yüklenmedikçe düzensizliğe ve hatta kaosa doğru gidiyorsa gitsin kime ne hatta şerefe!
Sev beni ve sarıl hadi, sıkı olsun..
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment