Sonu 9 ile bitecek olan bu yılın sonu 8 ile bitmiş bu yıldan ne farkı olabilir bilmiyorum. Bana ne getirir ne götürür onu da hesap edemiyorum. Çok da umrumda değil şu anda. 365 günün hepsi için endişelenecek, hayal kurabilecek, merak edebilecek kadar heyecanlı değilim çünkü. Sakinim sadece. Çok uzun saatler boyu çalıştım bu gün, öyle minicik kaldı ki bedenim, kimsecikler görmesin beni ondan başka şimdi. Gelsin yatağıma yorulmuş kemiklerimin yamacına ve uyusun, iyileşsin, iyileşelim beraber. Ya da öylece uzanıp yan yana aynı tavanı izleyelim nefes sessizliğiyle. Sevdiğim, beyazbir tavan ve bir yorgan.. Tüm dileğim bu, bu gece.
Bilet almadım.
Wednesday, December 31, 2008
Monday, December 29, 2008
yorgun kedi

Öyle yorgunum ki. Uzandım, ayak ucumda kaynar su torbam, hiç bir şey düşünemediğim o anın gelmesini uyumayı bekliyorum. Kemiklerim dinlensin. Gözlerim, kapakların altına saklansın. Hadi, şimdi...
Bu sefer sakarlıktan değil ama buzun üzerinde yürümek zorunda kalmaktan popomun üzerine düştüm. İki gündür otobüs koltuklarında uyumaktan perişhanım. Lastikçideki tek kadın olarak bir buçuk saat tekerleklerimin değişmesini donarak bekledim. Yorgunluk, gücümü alıyor. Yaptığım şeye inanma gücümü. Dimdik durup, düşmemem, erkek işi denilen her şeyi sakince yapabilmem, sağlam olmam gerekiyor sanırım.
Bir yerlerden bir peluş hayvan bulup sarılmak istiyorum. Gecenin karanlığında beni güneş altında tanıyan hiç kimse göremez ki. Sabah yine kalkar, makyaj yapar, kimseye bir şey çaktırmadan devam ederim.
Isınıyorum. Uyuyorum heralde...
Bu sefer sakarlıktan değil ama buzun üzerinde yürümek zorunda kalmaktan popomun üzerine düştüm. İki gündür otobüs koltuklarında uyumaktan perişhanım. Lastikçideki tek kadın olarak bir buçuk saat tekerleklerimin değişmesini donarak bekledim. Yorgunluk, gücümü alıyor. Yaptığım şeye inanma gücümü. Dimdik durup, düşmemem, erkek işi denilen her şeyi sakince yapabilmem, sağlam olmam gerekiyor sanırım.
Bir yerlerden bir peluş hayvan bulup sarılmak istiyorum. Gecenin karanlığında beni güneş altında tanıyan hiç kimse göremez ki. Sabah yine kalkar, makyaj yapar, kimseye bir şey çaktırmadan devam ederim.
Isınıyorum. Uyuyorum heralde...
Friday, December 26, 2008
sarkaç
Artık yapayalnızım, bu garip bir huzur veriyor içime. Yıllardır dişlileri içime geçmiş zemberek boşalmış gibi ve şimdi küçük kıvrık bir telin ucunda havada salınım hareketi yapıyorum. Hava öyle güzel ki, sedece ben kokluyorum. Güneş her gün sadece benim özgür bedenimin üzerine doğuyor. Aslında huzur değil bu, ben sadece doğduğumdan bu yana özlemini duyduğum kendime kavuştum.
Havaya tutup inceliyorum ellerimi, parmaklarımı, kemiklerimi. Gülümsüyorum parmaklarıma bakarak, farkedilmiyor uzaktan gülüşüm, sadece dudağımın kenarları havaya doğru kalkıyor. Sonra parmaklarım havada avcumda birleşiyor. Avuç içimde tırnaklarımı hissediyorum. Mutlu değilim. Yeni yılda mutluluk dileyecek kadar bile umudum kalmadı mutlu olacağıma dair. Tek kişilik koltukları hiç sevmedim, yalnız kahvaltı yapmaktan ise gerçekten iğrenirim. Bir zamanlar biriyle ayrı evlerde olsak bile hayatı paylaşıp mutlu olabildiğim zamanlarda kalıverdi sanki bi yerlerim.
Hiç kıyaslanabilir mi sabah yüzünü yıkarken banyo aynasında kendini görmekle, yeni uyanmış sevgilinin siyah gözbebeklerinde dağılmış saçlarını görmek?
İyi ve kötüyüm.
Ormanda yürümeye devam etmeliyim.
Havaya tutup inceliyorum ellerimi, parmaklarımı, kemiklerimi. Gülümsüyorum parmaklarıma bakarak, farkedilmiyor uzaktan gülüşüm, sadece dudağımın kenarları havaya doğru kalkıyor. Sonra parmaklarım havada avcumda birleşiyor. Avuç içimde tırnaklarımı hissediyorum. Mutlu değilim. Yeni yılda mutluluk dileyecek kadar bile umudum kalmadı mutlu olacağıma dair. Tek kişilik koltukları hiç sevmedim, yalnız kahvaltı yapmaktan ise gerçekten iğrenirim. Bir zamanlar biriyle ayrı evlerde olsak bile hayatı paylaşıp mutlu olabildiğim zamanlarda kalıverdi sanki bi yerlerim.
Hiç kıyaslanabilir mi sabah yüzünü yıkarken banyo aynasında kendini görmekle, yeni uyanmış sevgilinin siyah gözbebeklerinde dağılmış saçlarını görmek?
İyi ve kötüyüm.
Ormanda yürümeye devam etmeliyim.
Thursday, December 25, 2008
40. kapı, 40. oda ve 40. anahtar
Hep söylerim. Bazen bazı şeyleri bilmemek en iyisidir. Bazı bilgiler fazladır, ipe ya da yokluğa götürür adamı. Bu gün öğrendiğim ve elimin bir türlü varamayıp yazamadığı bu şey mahvetti tüm dengemi. Yere atıp kırdı en sevdiğim gözlüklerimi.
Bu gece yıllardan sonra ilk defa yalnız uyuyup, yalnız uyanacağım.
Bu gece yıllardan sonra ilk defa yalnız uyuyup, yalnız uyanacağım.
Saturday, December 20, 2008
gece gece
Çok kötüyüm. Önüne geçemediğim çok büyük bir huzursuzluk var içimde. Cümle kurabilecek halde bile değilim.
Thursday, December 18, 2008
you don't fool me
Buldum! Ben buldum onu neden böyle hayvanlar gibi sevdiğimi, niye uzağımdaki bu adama hala bu kadar sadık olduğumu, beklediğimi, özledimi, korktuğumu, hayran olduğumu sonra delirip uzak durduğumu. Hepsinin nedenini buldum bu sabah!
O her şey!
Minik bir kız veledin babası olabilecek kadar şefkatli lakin huzursuz kaçak bir sevgili. Hem şehirin içinde kaybolmuş bir kentli hem doğudaki köyünün efendisi. Yer yüzündeki en düz erkek ve mubalağa ediyorum ama gizli bir gay. İnandığına körükörüne bağlanan bir faşistken içten içe savunduklarıyla sosyalist. Bedenini, beynini her güzel kadının sevmesini isteyen bir arsız ve fekat tek bir kadının aşkına kendini adayabilecek kadar romantik. Kelimelerin ve ritmin virtüözü bir sanatçı ama parasını cerrahpaşaolarak kazanan bir bilim adamı. Sapık ama sadık. Sadık mamafih kuralsız. Kuralsız fakat bağlı. Bağlı, vefakar ve vicdanlı lakin deli. Deli ama deli gibi akıllı. O benim hem bıçağım hem pamuğum.

O benim her şeyim. Çünkü o her şey. Daha azıyla yetinemem artık, daha normal biri çocuğumun babası olamaz! Başka biri yatağımda horlayamaz! Herkesin bilmediği bir şey var ben her şeyini bilerek seviyorum onu. Daha ötesi var mı, belki yok ama daha ötesinde bir yer var yalnızlık ve ben şu an ne kadar seversem seveyim ordada, tek başıma, hastayım.
Sunday, December 14, 2008
"aşk koruyabilir bir tek, kaldıysa eğer hala, masumiyetimizi"
Sevdiğimin sevgilim olmasını çok özledim.
Friday, December 12, 2008
"yer altından notlar"

Kısacık ömürlü bir geçiş anı. Uyanık halden, uykuya daldığın o saniye kadar kendi içinde tutarsız ama doğal, güzel.
Bütün hayvanlıkları üzerinde yaşadığın, acıttığın, dişlerini üzerinde bileylediğin o bedenin, sadece bir kaç saniye içinde, yanına boylu boyunca uzandığın sessiz, güvenli ve tabii ki huzurlu bir limana dönüşmesi. Dağlımış saçların altındaki kafaların slow motion hissiyatı ile kalktığı,
gözgöze geliniiip
tek kelime bile konuşulmadaan
birbirinin koltuk altına girilereeek,
sakinlik içinde buharlaşılan o an.
Az önce seni ıssıran o dişlerin, tatlı tatlı öpmeye başladığı o andan hemen az önceki ya da saç tellerinin parmaklarının arasında kaldıktan hemen bir sonraki an... Dönüşüm... Yeteneğim olsa şimdi bir yazı yazmak isterdim sadece bu an ile ilgili her şey için. Amma ve lakin ne kelimelerin efendisiyim ne de içinde olduğum her hangi bir saniyenin.
Bütün hayvanlıkları üzerinde yaşadığın, acıttığın, dişlerini üzerinde bileylediğin o bedenin, sadece bir kaç saniye içinde, yanına boylu boyunca uzandığın sessiz, güvenli ve tabii ki huzurlu bir limana dönüşmesi. Dağlımış saçların altındaki kafaların slow motion hissiyatı ile kalktığı,
gözgöze geliniiip
tek kelime bile konuşulmadaan
birbirinin koltuk altına girilereeek,
sakinlik içinde buharlaşılan o an.
Az önce seni ıssıran o dişlerin, tatlı tatlı öpmeye başladığı o andan hemen az önceki ya da saç tellerinin parmaklarının arasında kaldıktan hemen bir sonraki an... Dönüşüm... Yeteneğim olsa şimdi bir yazı yazmak isterdim sadece bu an ile ilgili her şey için. Amma ve lakin ne kelimelerin efendisiyim ne de içinde olduğum her hangi bir saniyenin.
CorsaRadio#1
aaah eğleniyoor kendibaşınaaaa
aaah ne-şe-si yeteeer
aaaah umrunda mı sandınnbudünyaa
aahh ne-şe-si yeteer ...
aaah ne-şe-si yeteeer
aaaah umrunda mı sandınnbudünyaa
aahh ne-şe-si yeteer ...
Wednesday, December 10, 2008
ŞAPKA
Kitabım var elimde, uzakta laptopumun ekranının ışığı, sıcacık kaloriferim, filmlerin döndüğü göz ucuyla baktığım digiturk tv'im. Gözlüklerim gözümde, sevdiğim uzakta, sevenlerim en uzakta. İnsanlar için mutluluk saniyelik bir olguysa, düşünen insan için malesef saliselik. Silip atmak lüksü hangi zenginin? Yok olup gidebileceğinin farkında değil kimse en sevdiği şeylerin! Filmlerin aralıksız yayınlandığı televizyonun bozulmasından bahsetmiyorum, en sevdiğinizin toprağa girdiğini ve kürekten düşen toprak toplarının üzerinde nasıl zıpladığını görmek kastettiğim. Seni çok özlüyorum, en çok seni özlüyorum. Rüyalarımda karşımdasın bu günlerde, neden bilmiyorum, bana anlatmaya çalıştığın her şeyi hatırlıyorum. Sana pastalar yapıcam melek, ve kimseye söylemeden senin olduğunu; çatlayana kadar kendim yiyicem.
Seni çok özlüyorum..
Seni çok özlüyorum..
Sunday, December 7, 2008
Nude
Eskiden olsa mis kokan kurabiyeler götürür, bütün maviyi pembeye dönüştürürdüm. Şimdi kovuldum benim sandığım her yerden, hem evden, hem bağdan, hem de bahçeden. Zaten haz etmezlerdi koridorlardaki mesut mutlu gülüşümden. İhya olsunlar ne diyim, sonra da başkalarıyla tanıştırılsınlar rakı kadehleri eşliğinde. Üzülüyorum bazen ama tek derdim bu kadar dişil ve basit olsa keşke. Asıl üzüntüm, artık herkese "iyiyim şekerim ayol;)" diyip gülecek kadar çıplak ve yalnızım ben de!

Friday, December 5, 2008
yok
Anne, senden başka kimsem yok. Sarılıp ağlamak istiyorum aslında, onun yerine başımı iyice dikleştirip tırmalıyorum ellerini. Size anlatamadığım şeyler var, kimseye söyleyemediğim, iyi değilim içerlerde.
Beni afet. Anneler efeder sanırlar ama bilirim sen aslında hiç afetmezsin seni üzeni. Beni sev nolur, bağışlamasan da sev. Senden başka kimsem yok.. yok...
Beni afet. Anneler efeder sanırlar ama bilirim sen aslında hiç afetmezsin seni üzeni. Beni sev nolur, bağışlamasan da sev. Senden başka kimsem yok.. yok...
Wednesday, December 3, 2008
sen'in
"Bir tek şimdiyi istediğinde senin olacağım.
Bir tek şimdiyi istediğinde hep senin olacağım.
Şimdi aldığım nefesin son nefesim olabileceğini gördüğünde, son nefesime kadar seninle olacağım.
Giderayak olduğumu, giderayak olduğunu, giderayak olduğumuzu görünce gitmez olacağım.
Ne yılan ne tavus ne de elmaydı günah olan.
Hesaptı.
Yarındı günah olan.
Şeytanın zamanıydı: Gelecekti günah olan.
Hesap günü, bir tek hesaptan soracaklar. Hesap günü, bir tek hesaplarımız hesaba çekilecek.
Biliyor musun şeytan yarında yaşar?
Tıpkı senin gibi. (...)"

Bu yazıların hepsi okunmak için değil yazılmak için var, bu alıntıların hepsi yalnıca bana, bu aşk benim için. Ne zaman hesap etmeye çalıştıysam aşkımı, terazilere koyup tarttıysam sabahına kaybettim. Seksteki hesapsızlık gibi bir aşktı benim aşkımın hikayesi. İlk önce tırmalar sonra birbirimizin koynunda dinlenirdik. Kanatır, ıssırır sonra öperek, emerek iyileştirirdik tenlerimizi. Günlerden tarihini hatırlamadığım bir gün, belki de 'gün be gün' kaybettim özgüvenimi, sağlamlığımı, bildiğim ben olan her şeyimi. Bir kısmını yanlışlıkla çözdüğüm hikayelere en trajik sonlar yazarak delirttim kendimi. Hesap ettim, harp ettim, harap ettim, mahvettim. Şeytana verdim 'şimdi'mi. Tıpkı şu an onun yaptığı gibi..
Artık yeniden kazanıyorum kaybettiğim kendimi, dünyamı, geleceğimi. Hesap etmiyorum, öyle döndüm ki içime. Kendime sağdığım artık kendi bedenime, beynime. Geleceğe değil bu gün'e...
Gökten tam 3 elma düşmüştü, biri senin, biri benim, biri de aşkımızın üstüne.
Bir tek şimdiyi istediğinde hep senin olacağım.
Şimdi aldığım nefesin son nefesim olabileceğini gördüğünde, son nefesime kadar seninle olacağım.
Giderayak olduğumu, giderayak olduğunu, giderayak olduğumuzu görünce gitmez olacağım.
Ne yılan ne tavus ne de elmaydı günah olan.
Hesaptı.
Yarındı günah olan.
Şeytanın zamanıydı: Gelecekti günah olan.
Hesap günü, bir tek hesaptan soracaklar. Hesap günü, bir tek hesaplarımız hesaba çekilecek.
Biliyor musun şeytan yarında yaşar?
Tıpkı senin gibi. (...)"

Bu yazıların hepsi okunmak için değil yazılmak için var, bu alıntıların hepsi yalnıca bana, bu aşk benim için. Ne zaman hesap etmeye çalıştıysam aşkımı, terazilere koyup tarttıysam sabahına kaybettim. Seksteki hesapsızlık gibi bir aşktı benim aşkımın hikayesi. İlk önce tırmalar sonra birbirimizin koynunda dinlenirdik. Kanatır, ıssırır sonra öperek, emerek iyileştirirdik tenlerimizi. Günlerden tarihini hatırlamadığım bir gün, belki de 'gün be gün' kaybettim özgüvenimi, sağlamlığımı, bildiğim ben olan her şeyimi. Bir kısmını yanlışlıkla çözdüğüm hikayelere en trajik sonlar yazarak delirttim kendimi. Hesap ettim, harp ettim, harap ettim, mahvettim. Şeytana verdim 'şimdi'mi. Tıpkı şu an onun yaptığı gibi..
Artık yeniden kazanıyorum kaybettiğim kendimi, dünyamı, geleceğimi. Hesap etmiyorum, öyle döndüm ki içime. Kendime sağdığım artık kendi bedenime, beynime. Geleceğe değil bu gün'e...
Gökten tam 3 elma düşmüştü, biri senin, biri benim, biri de aşkımızın üstüne.
Tuesday, December 2, 2008
içi kırmızı dışı turuncu pabuçlar
Alice'im ben. Koskoca bir dünyam var benim, Harika dan da öte bir yer orası.. Kocaman bir kalbim var, üstünde tepinilse de pıtır pıtır atan bir kalp bu. Popom var sonra sallaya sallaya uzun bacaklarımın üzerinde yürüdüğüm. Kocaman ama şahsına münhasır bir burnum var her şeye soktuğum ve o kokuyu duyunca hala sızım sızım sızlayan. Yemeklerim var benim, kurabiyelerim, misler gibi fırında dumanı tüten keklerim. Kimse benim kadar güzel doyuramaz sevdiği adamı, kimse benim kadar güzel meze hazılayamaz keyifle karşısında içsin diye erkeği. Arabam var bir de atlayıp üstüne Fizan'a bile gidebileceğim. Param da var hem, çok olmasa da uykumdan, dermanımdan ödün verip "kendim" kazandığım. Bir tane aşkım var benim, çevremdeki; peşimdeki herkesten farklı, hep bir tane kalacak diye bildiğim...
Subscribe to:
Posts (Atom)