bundan dört sene önce güzel arkadaşımı o deliğin içine koyarlarken nefret etmiştim topraktan, gökten, edilen tüm dualardan. sadece sabit bir şekilde öylece durduğumu ve kanlanmış gözlerimle kendimi bi şeylere ikna etmeye çalıştığımı hatırlıyorum: ölen beden bu kadar genç ve minicik olmadıkça üzülmeyecektim hiç bir gidişe. yılllardır yapmadığım şeyi yapıyorum Nilay'ı yazıyorum ve aslında yazamıyorum. her şeyle ilgili kelimeleri yanyana getirmek çok kolayken Nilay için bu kadar zor. çünkü sıfatlar karıştı, oyun bozuldu; herkesten daha çok hayat olan biri doğduğundan sadece 21 sene sonra ölüm oldu. aslında olamadı. ondan zor yazmak. insan neden bahsedeceğini bilmiyor bir türlü. artık ilk günkü gibi kızamıyor, bağıramıyor ve lanetler de okuyamıyor. bunları artık yapamadığı gibi özlenen'e kavuşamayacağını bilen beyni de zaman ile oynayarak uyuşturuyor özlemini.
aysel gürel ölmüş dedi annem dün salondan koridora doğru. üzülmedim, üzülmek nasıl bi şey bilirim ama boğazım düğüm düğüm oldu, ilk defa televizyondan hayatıma girmiş birinin ölüm haberine sızladı içim. ünzile insan dölü diye başlayan ve her duyduğumda elimi kolumu nereye koyacağımı bilmediğim o şarkının yazarının gidişineydi üzüntüm sanırım.
ve ben bu hislerle başlayan bi hafta nasıl biter bilmiyorum.
ünzile insan dölü, bilinmezlere gebe
sırların mihnetini yükleyip de beline
varmadan sekizine....
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment