En yakınım, canım, yol arkadaşım olan kadınım PeGem dışında kimselere hayatımla nasıl dalga geçilebildiğinden, sevdiğimde ne kadar savunmasız olabileceğimden, acılarımdan bahsetmiyorum artık. Bu bir karar değildi sonradan farkettim konuşmadığımı. İçim kendini dış dünyadan gizlemeyi, yaralarını, yanlışlarını göstermemeyi öğreniyor yaşlandıkça belki de. Aylardan sonra tüm yorgunluğumu inanılmaz güzel havasıyla alan caanım Istanbul'dan mı yoksa mens durumlarından mı bilemem ama konuştum ilk kez. Konuşturdum da. Yeni tanıdığım ve iyi ki tanımışım dediğim bir diğer kadını... O da kendinden habersiz ettiği yeminini bozmuştu belli ki, bi kaç fotoğraf gösterdi biraz isteksiz, buruk, sıkılgan. 10 sene boyunca (dönerek) durmuş ve tam 10 ay önce ben buyum aslında hep buydum diyerek gitmiş esmer bir adam vardı fotoğraflarda, saçları geriye doğru taranmış, gözler objektife çevrili. Ve bir kadın yanında, kafası adamın durduğu düzleme doğru yatık hep, omzunda ya da yanaklarında başı, bakışları. Adam dünyanın, kadın adamın sevgilisi. Anlamak, görmek sıktı içimi. Bitmiş yanlışlıklardan bahsetmek başlıbaşına yanlıştı ve bir saat konuşmak bile fazlaydı. Mutfağa gidip iki güzel tost ve bir kahve yaptık birbirimize önce, televizyona ve çalışmayan kumandaya sinirlenip yorgunluktan sızdık sonra da.
Bu gün bir mesaj geldi telefonuma "V. evlenmiş. Nette bir kadının gözünün içine bakan nikah fotoğraflarını gördüm..." yazıyordu. İçimde hissettim sıkıntısını, gizli acısını, nasıl aşağılanmış hissettiğini. Böyle söylemedim tabii, arayıp siktiretmesini söyleyiverdim sadece. Bir tek bana söylemek istemişti o an, çünkü havaya bağırmak kadar basitti bana söylemek, söylerken nefessiz kalana kadar ağlamak. Yargısız, sorgusuz...
Ölüp bitmemişti evlenmek için, senelerce sadece sevdiği adamın yanında uyanmak mutluluğuydu evlenmek onun için. Biliyordu basitliğiyle aşkını da basitleştirecekti evlilik ama aşık olduğu adamın yanı olacaktı her yaşadığı gün böylece. Bir gün gittiğinde adam, tek bir kelime bile etmedi, eli telefona sadece kayıtlı telefonunu silmek için gitmişti . Domuzum diyordu, oysa ki artık 35 yaşında kabuğuna çekilmiş minicik bir kadındı o kadar. Adam gitmişti, on senelik kocaman bir hatıra defteri kalmıştı o kadar. Şimdi 40'a 5 vardı ve seneler şaşırtıcı bir hızla akıveriyordu işte. Bir şeylere son kez veda edip bilgisayarı ağlayarak, paramparça ve kırık kapattı bu sefer.
Bazen bazı insanlarla aynı senede, aynı şehirde, aynı sosyal olanaklar içinde doğmasanız da O'sunuzdur. Görür görmez seçersiniz birbirinizi, sonra acılarınızı ya da aşklarınızı, deliliklerinizi, huzurunuzu anlattıkça sağlamasını yaparsınız sadece bu benzerliğin. Bu son, basit ama mide bulandırıcı örnek bile farketmemi sağladı olası berbat sonumuzu. Kocaman gözlerimi daha da açtım ve fotoğraflarımıza baktım, aşkla bakan gözlerime ve onun sürekli "paylaştığım" objektife çevrili gözlerine. Korktum. Doyumsuz erkek söylemleriyle taçlandırdığı, terkettiği, içine alamadığı ilişkimizi, sımsıkı sarılamadığı bedenimi düşündüm.
Gitmesine izin vereceğim bu sefer.
Monday, January 26, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment