Thursday, January 8, 2009

...

Yazabilecek gibi değilim, uyuyabilecek gibi hiç değilim, kırpamıyorum gözümü. Yazıyorum şimdi ama her an silebilirim.

Dün ve bu güne benzer değildi ömrümde hiç bir günüm. Gördüklerim, yaşadıklarım duyduklarım daha önceden hiç görmediklerim, yaşamadıklarım...

Ses, hayır olmamalıydı, yerdeki beden, kapalı gözler, yaşlı bir kadın ve celladı ben.

Lacivert montlar, donmuş ayak parmaklarım, konuşmak istemiyorum, o benim nişanlım, yanmayan kalorifer, küçücük oda, birbirini tanımayan tanıdık yüzler, ortak noktaları ben.

Soğuk Ankara gecesi, sidik kokan erkekler tuvaleti, battaniye, kanepe, sevilen beden, yorgun, hepsi yorgun, yoran ben.

Korkuyorum it gibi korkuyorum benim olmayan ölümden. Dursa ya hayat! Ya da vazgeçtim biraz hızlansa ya zaman. Ama hızlanırsa hayat devam eder. Peki ben neresinde kalmıştım hayatın?

Sabah doğuyor. Dedikleri gibi her sabah her yeni gün değil sadece gecenin aydınlık bir devamı.

Pis bir aydınlık, güneş var herhalde hava güzel, oda hala pis ve başım öyle ağrıyor ki. Tutanaklar, imzala, yürü git muayene ol, soru cevapla, koridorları geç sağa dön, ağlama. 5234572 numaralı fotoğrafa gülümse, parmaklarını ver, koca parmaklarımın arasında tuttuğum küçük parmağın çok küçük; izi sığmıyor veri tabanına.

Hadi git, öğleden sonra oyun oynayacağız yine aynı koridorlarda, B Rh+ kan on çuval da olsa yetmiyor belki tanıyamadığın kurbanına.

Çok yaşlıydı, çok minikti bedenin kocaman asfaltta, korkuyorum senden, açıp gözüme dikemediğin gözlerinden, ufacık bedeninden çıkan sesten. Öleme...

Nefes alamıyorum, hiç de anlamlı yazamıyorum, kimselere anlatamıyorum, aslında uyuyamıyorum, çok yalnızım yatağımda, çok korkuyorum.

No comments: