Friday, January 23, 2009

pisht, biliyo musun Tarih Tekerrür'e aşıkmış!

Salıncak
Bu sadece hayat, oyuncak bir sarkaç falan değil ki. Bir adamın ellerine alıp, vücuduna, sıcak göğsüne bastırıp, umutlandırdığı, kelimelerle hayalden bir ev yarattığı sonra avuç içleriyle ileriye doğru savurup boşlukta süzülürken bana
— güçlü oool hadi göreyim seniii
Diye bağırdığı şey benim hayatım, basit ve sakin, sıradan hayatım.

Çocukken birbirimizi sallardık salıncaklarda. Sallayan daha güzel savrulsun diye güzelce kendine çekerdi oturduğun salıncağı önce, sonra tüm gücüyle iter süzülüşünü izlerdi. Herkese çok güzel gelirdi böyle saatlerce havada uçuşmak, ben nefret ederdim. Çok sallanırsan başım döner kusardım zaten. Sevimsiz bir oyuncaktı bu. Keşke döne döne kayılan kaydıraktan inip sallansaydım ben de, sırtımda arkadaşımın sıcak ellerini hissedip sonra bi anda savrulmayı öğrenseydim daha yaşım küçükken. Şimdi kusmazdım belki.

Sorsam uzun boylu, esmer yâr’e der ki

— sen öyle sanmıştın, ben seni hiç vücuduma bastırmadım, hayaller kurduracak tekbir şey yapmadım, sormadım, sorgulamadım, sadece bir şekilde yanındaydım. Seviştik tamam ama arada senin vücudunu koklamak da benim ihtiyacım. Yanlış anlamışsın be kuzu, ben feysbukumda yazdığım gibi gayet single bir adamım. Dışarıda arkadaşlarım var bazısı doktor bazısı liseden tanıdıklarım. Çıkar eğlenir sonra sıkılır bir-buçuk kişilik yatağımda dilediğimce yayılarak yalnız yatarım. Kadınlar var evet, bazısı salak bazısı akıllı ama onlarla sadece istediğimi yaparım, bazısıyla öylesine konuşarak flört eder bazısıyla hayvanlarımı doyurur, arada sırada ararım. Yıllar sonra keşfettiğim yalnız huzuruma senin kadın hallerini bulaştırmayacak kadar akıllı ve hoyratım. Bana müsaade; arada arar sorarım. Seni sevdim, çok sevdim ama gerçekte var olamazdık, ben böyle bildim bununla yaşarım.

Bu kadar kararlılık karşısında sadece susarım ben de. Ne gevezeliğim kalır ne elimdeki bi kaç güzel sevilesi oyuncağım. Avuçlarım kapanır içine, bir süre ağlarım; sonra düşünür keskin cümlelerini içinden cımbızla ayıklar; bebeğimle ve diğer kadınlarla ilgili söylediklerini unutmaya çalışır, öylece yaşar dururum işte. Konuşmak saçma, sürekli ağlamak, mızmızlanmak da; çünkü bilerek yaklaştım onun yanına her seferinde. Bilerek verdim eline kalbimi, camdan hayatımı. Ben salak değilim, ya da o benden zorla almadı beni. Ben koydum önüne kendi varlığımı. Severek, görerek ve aşkla isteyerek koydum. Ama artık berbat bi hal aldı tüm bunlar. Ne bedenim kaldı ezilmeyen ne ruhum altında. Ne benden ne de kendinden vazgeçemezken o benim de bir anadan doğduğumu unuttu. İnsan olduğumu, kadın olduğumu, her şeyi... Bilmiyor güçlü olmak için değil mutlu olmak için onu istediğimi. Bilmiyor onca kadından ne kadar güçlü olduğumu. İnadımı, tüm yaşadığımız şeylere rağmen güzel şeylere inancını yitirmeyen bir saftirik olduğumu. Kesinlikle bilmiyor "seni seviyorum'un" ne kadar kutsal, dönüp sırtını gidilemeyecek bırakılamayacak kadar bulunmaz olduğunu. Bilmiyor mu gerçekten bazen her hale girebileceğini insanoğlunun. Pamuklara saran ellerin de bir gün serin sulara, sarmalanmaya muhtaç olabileceğini. Bilmiyor demek ki ya da bile bile kalmıyor, öylece gidiyor. Beni nasıl da salladığını ipin ucunda ve nasıl sarstığını görüyor ama napalım ben de buyum şekerim diyor. Yaklaşmasaydı, zorladım mı, hayır! Hayal kurmasa umutlanmasaydı değiştim dedim mi, sanmam! Beraber miydik, daha neler!

Sevdiğiniz birinden tiksindiniz mi hiç, hem de canınızı verecek kadar sevdiğiniz birinden. Aynaya baktım. Gözlerime. İnanmıyorum artık sonsuza kadar aşkla ve birbirini “her haliyle” seven insanların olduğu mitoslara. Yanyana durabilmek bu kadar zor olmamalı. İnancımı elimden aldı o benim, sevip sevip sonra ellinin tersiyle ittiği bedenimi, saygımı, değerlerimi, kıymetlim olan her şeyi. Parmaklarıma bakıyorum, bekâretini kaybetmiş parmaklarıma bomboş ve yaralı. Avuçlarım acıyo, kirpiklerimin dipleri, dudaklarım... Onları hep yanıbaşında istemeyen birini özlememeyi öğrenecekler. Önce kısacık bir sürecik nefrete, sonra boşluğa dönüşecek her şey. Sonra bu günkü gibi marmelatlı bir kurabiye yapacağım yine bir başka pazar günü. Olsa da yeseydi demeyecek bu sefer içim, ilk sevgilimi yolda görse hatırlamayacak olan süper unutkan beynim son sevgilim için de yanmıyor olacak. Yazık olacak. Ne ayıp...

11.01.09
Ankara

No comments: